Sınavdan çıktık yine. Yorgunluğumuzu biraz attık ve başlıyoruz. Tercihlerimizi ne yönde yapmayı hakettiğimizi gösterir puanlar elimize ulaştı.
Ancak okumalı mı, okumamalı mı?
İki, dört veya beş yıl, uzarsa uzar bir süreçte elimize alacağımız bir odun parçasına şekil vermeyi denersek, kuşkusuz en iyi ahşap oyma sanatçılarından biri oluruz. Ancak korkularımıza yenik düşüyor, geleceğimizi garanti altına alacak şeyin üniversiteden mezun olmak olduğuna inandırılıyoruz. Mezun olup işsiz olanları görüyor ama "ben öyle olmayacağım" ümidi taşıyoruz. Resmi kayıtlara göre Türkiye Cumhuriyetinde her yıl bilmem kaç kişi mezun oluyor, bunların yalnızca bilmem kaçı iş bulabiliyor. Neyse ki analizleri benden daha iyi yapan birileri var.
İnsanın doğasına aykırı bir yaşam şeklini benimserken, buna isim koyuyoruz. Kimimiz moda, kimimiz hayalgücü eksikliği, bazılarımız toplum-aile-mahalle baskısı diyor bu seçimi yapmamıza sebep olana.
Bütün müdürlerin takım elbise giydiği, tüm bankacıların takım elbise giydiği, tüm işçilerin tulum giydiği bir yerde yaşıyoruz. Dünyadır bu uçurum!
giydiğüin takım elbisenin markasına karar vermen, ne giydiğini değiştirmiyor bu dünyada. Olduğun kişi gibi giyinmeni engelleyecek bir iş ne kadar "kazançlı" olabilir ki?
Köye gittiğinde gördüğün şalvarlar rengarenk. Ama hepsi şalvar öyle değil mi? Gerek çalışırken rahat olsun diye, gerekse başka birşey denediğinde kendine yakıştıramayacak kadar alıştığın için. Atıyorum şort giyse Hüsem emmi, gülerler.
Bu, kendi kıyafetini, görünüşünü, düşünceni seçebileceğin kadar özgür bir dünya. İçinden geleni bir kenara itip, yalnızca gelecek kaygısıyla alınacak tek anlık karar, seni ömrünün sonuna kadar aynı sevmediğin işi yapmaya iter.
Bu yüzden ne aldığın puanla gurur duy, ne de utan. Yalnızca kim olduğuna, kendinden gelecekte ne beklediğine ve ömrünün sonuna kadar icra edeceğin bu sanatın insanı olup olmadığına karar ver. Çünkü hangi yolu seçersen seç, tek kurtuluşun, işini bir sanatçı gibi sabır ve ustalıkla yapman.
Başarılar! :)