Hiç düşündünüz mü yer altında yaşamayı? Çiçeği, ağacı, böceği bırakıp yer altında kaç gün yaşarsınız? Ya yer altında bir şehir kurulsa, yaşar mıydınız? Ya buna mecbur olsanız?
Kapadokya yeraltı şehirlerini görene kadar hiç düşünmemiştim bu soruları.
Yerin üstünde doğa harikası peri bacalarının büyüsüne kapıldıktan sonra sıra geldi yer altındaki hazineleri görmeye...
Kapadokya’nın en ilginç kültürel zenginliklerinden biri olan yeraltı
şehirleri, yumuşak tüfün oyulmasıyla oluşturulmuştur. Kapadokya Bölgesi geçmişte
sık sık çeşitli saldırılara maruz kaldığından, bu şehirlerin yapılış amacı, daha
çok tehlike anında halkın geçici olarak sığınmasını sağlamaktadır. Yeraltı
şehirleri aynı zamanda yörede bulunan hemen hemen her evle gizli geçitlerle
bağlantılıdır. Yörede yaşamış olan insanlar kendilerini daha fazla emniyete
almak için yaşadıkları kayadan evlerin çeşitli yerlerine geçilmesi zor odalar,
tuzaklar hazırlamışlar ve ihtiyaç karşısında kayaların daha içlerine doğru yeni
odalar açmışlardır. Böylece koridorlar ve galeriler çoğalarak yeraltı şehirleri
meydana gelmiştir.
Bu yeraltı yerleşim
yerlerinde uzun süren olağanüstü zamanlarda kullanılmak üzere- oturma birimleri,
ahır, erzak depoları, kiliseler, şırahaneler, öğütme taşları, hatta mezarlık
alanı bile bulunmaktadır. Ayrıca yeraltı yerleşimi içinde havalandırma
delikleri, katlar arasında haberleşmeyi sağlayacak sistem ve savunma amaçlı
sürgü taşları -birkaç örnek dışında- yerinde kesilmek suretiyle yapılmıştır.
Tarihçe Kapadokya Bölgesi’nde yaklaşık 200 adet yeraltı şehri bulunmaktadır. Bu
bölgede Prehistorik Döneme ait izler bulunmasına karşın bunların yeraltı
şehirleriyle bağlantısı olup olmadığı bilinmemektedir. Yeraltı şehirleri
hakkında en eski yazılı kaynak Xenephon’un ‘Anabasis’ adlı kitabıdır. Bu kitapta
Hellenlerin Derinkuyu ve Kaymaklı’da bulunan yeraltı şehirlerinde
konakladıklarından bahsedilmektedir. Böylece yeraltı şehirleri en sağlıklı bir
şekilde M.Ö. 4. yüzyılın sonuna tarihlenebilmektedir.
Fakat Kapadokya
Bölgesi’nde Hitit İmparatorluk Dönemi ve Geç Hitit Dönemi’ne ait kaya
kabartmalarının ve yazılı anıtların sıkça bulunması, ayrıca Hitit şehirlerindeki
savunma sisteminde ‘Potern’ adı verilen yeraltı geçitlerine sıkça rastlanması ve
ustaca yapılması nedeniyle yeraltı şehirlerinin yapımında ya da
genişletilmesinde Hititlerin de rolü olduğu kanısı güçlendirilmektedir. Hitit
şehirlerinde bulunan gizli tüneller genellikle şehre yapılacak saldırılarda
düşmanı pusuya düşürmek ve onları arkadan çevirmek için kullanılırdı.
İlk durağımız Derinkuyu...
Bölgedeki yeraltı şehirlerinin bütün özelliklerini taşıyan Derinkuyu, 8 katlı. 1965 yılında ziyarete açılmış ama sadece bir bölümü gezilebilmekte.
Hadi bakalım aşağı iniyoruz.
Evet şehre iniş yolu bu. Karşıdan gelenler olduğunda her ikinizi de duvara yapışıp geçiyorsunuz. Dua edin benim karşıma çıkan iri yarı zencilerden biri çıkmasın karşınıza. Tam hatırlamıyorum ama duvardan jiletle kazıdılar da çıkardılar beni sanırım.
Açık olan tüm katlara iniş böyle.
Bu dışarıdan gelecek tehlikelere karşı kullanılmış olan bir sürgü kapı. Sanıyorum bütün katlar arasında var. Kilit sistemi dışarıdan açılmasını imkansız kılıyor.
Karşılıklı duvarlar oyularak yerleştirilmiş.İtip kapatıldığında karşı duvara geçiyor. O çağlarda bunu düşünebilmeleri ilginç geldi.
Burası kilise ve toplantı alanı olarak kullanılıyormuş. Haç şeklinde bir planı var. Apsis uzun kenar köşesine oyulmuş, fasatı kabartmalarla süslenmiş. Bu mekanı güzel görüntüleyememe üzüldüm çünkü bir sorun vardı, ışık yetersizdi.
Havalandırma bacası. Bu 8 kat aşağı iniyor ve temiz hava sirkülasyonunu sağlıyor.55 m ve su kuyusu olarak da kullanılıyor.
Burası da lüks bir konut. Krediye uygun...
Yukarıya çıkarken bir an önce güneş ışığına kavuşmak istiyorsunuz. Nemli havası şehrin bütün görkemine rağmen sıkıyor insanı. Alt katlardayken yukarıdaki insanların çıkardığı sesler atlılar geliyormuş hissi uyandırıyor.
Kaymaklı Yeraltı Şehri'ndeyiz şimdi de.
Kaymaklı'nın sadece 4 katı açığa çıkarılmış ama o da 8 katlı. Burada mekanlar daha çok havalandırma bacaları etrafında toplanmış.Katlarda ortalama tavan yüksekliği 2 metre. 1964 yılında ziyarete açılmış.
İlk kat ahır olarak kullanılıyormuş. Aşağı indikçe dua ediyorum yeryüzünde yaşadığıma...
Yine ilk göze çarpan sürgü kapılar.
2. kattaki kilise tek nefli iki apsisli. Apsislerin önünde vaftiz taşı, kenarlarda ise oturmaya yarayan platformlar yer alır. Bu kattaki mezarlık alanının kilisenin hemen yanında olması dini özellikleri olan kişilere ait olduğu fikrini güçlendiriyor. Bu katta ayrıca oturma mekanları da mevcut.
3. kat ise sanki bir ticaret merkezi.
Bir şırahane:
Ortada bakır cevherini işlemek için kullanılan bir andezit taşı ve mutfak bulunuyor.(Benim çekimim hoşuma gitmediği için internetten aldım bu fotoğrafı)
4. Katta yeralan şırahanelerde bol miktarda erzak depolarının ve küp yederinin bulunması bu yeraltı şehrinde yaşayan halkın düzenli bir ekonomileri olduğunu gösterir. Yeraltı şehri henüz tam olarak temizlenmemesine ve sadece 4 katının açığa çıkarılmasına rağmen, bölgenin en büyük yeraltı yerleşimlerinden biri olduğu kesin. Çünkü küçük bir alana yayılan erzak depolarının sayısı gözönüne alındığında burada çok sayıda insanın yaşamış olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.
Yine bir havalandırma bacası
Erzak depoları
Lüks bir konut daha, bu da krediye uygun:)
Bu mekanın ne olduğunu unutmuşum.
En güzel görüntü bu sanırım...
Yukarıya çıkarken, mesleğimi sorguladım. İnanılmaz bir hayal gücü ve yaratıcılık örneği bu şehirler. Gezip gördükten sonra çok fazla söze gerek kalmıyor. Tek kelimeyle muhteşem. Doğrusu, zaman makinesi icat edilse geriye dönüp yaşamak isterdim. O dar yollardan yukarıya çıkarken şarkı söylüyorum, arada yukarıdan inenlerle karşılaşıyorum. Gülümseyerek bakıyorlar, hakkımda kim bilir neler düşünüyorlar.
Bütün güzelliklerine rağmen kalp, astım, tansiyon hastaları ve dar yer fobisi olanların girmelerini tavsiye etmiyorum.
Son olarak; kuytu kuyuların dünyaya söyleyecek çok sözü var.