Nedir Permakültür ?
Permakültür öncelikle sadece organik tarım ya da doğal tarım demek değildir. Permakültür esas olarak bir tasarım bilimidir, sürdürülebilir insan yerleşimleri tasarımı bilimi.
Bu kavramı anlayıp hayata geçirmeye başlamak için bekleyecek vakit yok artık. Neden mi? Çok yakında tüm kaynakları tüketecek ve kendimizle birlikte bir çok türü de dünya üzerinden silecek bir hale gelecek olduğumuzdan... Günümüzde dünyada her 6 dakikada bir, bir canlı türü yok oluyor. Çevreci terminolojide bu durum 3E krizi (3E crisis) olarak da tanımlanıyor. Buradaki 3E ekoloji, ekonomi ve enerjiyi simgeliyor. Sona yaklaştığımıza dair her şey ortada artık; pek çok araştırma, kitap, belgesel elimizin altında. Peki ama ne yapılması gerekiyor? İşte bu noktada permakültürün farkı belirginleşiyor. Permakültürün fark yarattığı nokta, sadece kanıtlar ortaya koymakla kalmaması; çözüm üretmek konusundaki netliği. Permakültürde, olumlu olana ve istenilene bakılıyor. Neyin nasıl yapılması gerektiği her zaman için net. Permakültürün babası Bill Mollison’un dediği gibi: “İçinde bulunduğumuz sorunlar karmaşıklaşsa da, ne yazık ki hala çözümleri utanç verici derecede basit. ” Permakültür anlayışı 1970’lerde Avustralya’da Bill Mollison ve David Holmgren
tarafından geliştirildi. Terim, yıkıcı değil canlılığı arttırmaya yönelik bir gıda üretim anlayışını ifade etmek üzere, “permanent” (daimi, sürekli) ve “agriculture” (tarım) kelimelerinden türetilmiştir. Zamanla ve başka insanların da katkılarıyla, tarımla sınırlı kalmayıp insan toplumlarının bütün temel unsurlarını kapsayacak şekilde genişlemiştir; toprak, gıda, su, iklim, etik, enerji, barınma (ekoköyler, ekolojik evler) .

Permakültür kısaca etik temelli, sürdürülebilir insan yerleşimi tasarımı olarak tanımlanabilir. Bir şeyin sürdürülebilir olması, ömrü boyunca varlığını sürdürmek için kullandığı kaynağı ya da daha fazlasını üretebiliyor olması anlamına geliyor. Permakültür tasarımcıları, özellikle endüstriyel tarımın ortaya çıkardığı toprak kaybı, çevre kirliliği ve ekonomik krizler gibi sorunlar karşısında, toprak ve su kaynaklarını artıran, adil, huzurlu toplumsal yapılara olanak tanıyan çeşitli somut, uygulanabilir öneriler ortaya koymakta ve dünyanın çeşitli coğrafyalarında bunları hayata geçirmektedir.
Bu videoda permakültür uzmanı Penny Livingston-Stark, doğal sistemlerin bize nasıl daha iyi tasarım yapmayı öğretebildiğini anlatıyor. Toprakla birlikte çalışmayı öğrenmek sadece daha sağlıklı bir çevre sunmakla kalmaz aynı zamanda o toprağın üzerinde yaşayan insanları besler de.
Permakültürün Etik İlkeleri Nelerdir?
Permakültürün 3 esas ilkesi vardır;
- Dünyayı gözet,
- İnsanı gözet,
- Üretim ve ihtiyaç fazlasını bu iki prensibe vakfet.
Holmgren Permakültür Prensipleri:- Gözle & harekete geç,
- Enerjiyi yakala & depola,
- Ürün elde et,
- Kendi düzenini kur & eleştiriye açık ol,
- Yenilenebilir enerji kaynaklarını kullan,
- Atık üretme,
- Örüntülerden detaya doğru tasarla,
- Ayırma, ilişkilendir & birleştir,
- Küçük, yavaş adımlar at,
- Çeşitliliği kullan & değer ver,
- Sınır bölgelerini kullan & marjinale değer ver,
- Yaratıcı ol & değişime karşılık ver.
Doğada Örüntü- PatternNeden Permakültür? Doğanın örüntülerine aykırı olanı değiştirmek bizim elimizde. Örneğin, dünyadaki tüm insanların ihtiyaç duyduğu besin değerinin tamamını şu anda dünya üzerindeki ekim alanlarının %2 sinden sağlayabileceğini biliyor muydunuz? Oysaki, gıda çölleri yaratılarak ihtiyaç olandan çok daha fazla tarım alanı kullanımı ile doğanın düzenini bozduk ve bozmaya devam ediyoruz.
Mustafa Fatih Bakır'ın gıda çölleri konusu ile açılış yaptığı, sonrasında permakültürün insana ve doğaya neden gerekli olduğunu anlattığı,
Marmariç permakültür’den görüntüler. TRT 2′de yayınlanan “Bir Şey Yapmalı” isimli programdan…Şehirde Permakültür
Permakültür tasarımı için illa kırsal bölgelerde şehirden kopuk yaşamak gerekmiyor. Peki bu bakış açısıyla şehirlerde neler yapılabilir? - Şehirlerde değerlendirilemeyen bir çok kaynak kirliliğe dönüşüyor. Kanalizasyon aslında çok önemli bir kaynak. Organik atıklar, kent tarımı için toprağı ve küçük hayvancılık işletmelerini besleyebilir. - Kanalizasyon ve organik atık fazlaları çok basit sistemlerle biyogaza, dolayısıyla enerjiye dönüştürülebilir. - Şehirlerdeki yakıt, emek ve kaynak israfı olmaktan başka bir işe yaramayan hektarlarca çim alan gıda alanlarına, dolayısıyla gıda üretimine vakfedilebilir. - Gruplar halinde örgütlenilip şehir tarımı ve küçük hayvancılık projeleri geliştirilebilir. - Şehir çeperindeki çiftçilerle toplum destekli tarım (TDT) projeleri aracılığıyla üretici-tüketici bağları kurulabilir. Türkiye’de de bunun örnekleri oluşmaya başladı: Ankara’da TDT Güneşköy Kooperatifi, İzmir’de Marmariç Toplum Destekli Tarım projesi, İstanbul’da Yeşil Tabak (Özgen Saatçılar) projesi gibi.
“Bütün
sorunlar bahçede çözülür”"Kara tahtanın önünde bir çiftçi var; öğretmenimiz... Bize
sürdürülebilir bir yaşamı nasıl tasarlayabileceğimizi anlatıyor. Oysa hepimiz
okumuş, üniversite bitirmiş insanlarız ama kendi kendimize yetebilen bir yaşamı
nasıl kurabileceğimizi hiç birimize öğretmediler. " Oya Ayman'ın
kaleminden... Çoğumuz kentte yaşıyoruz. Aramızda Brezilyalı, Güney Afrikalı,
Fransız, Portekizli, Hollandalı, İtalyan, Slovenyalı, Bulgar, Amerikalı,
Kanadalı, kısacası dünyanın dört bir yanından hemen her türlü iklim ve
coğrafyadan insanlar var. Bazılarımız mimar, bazılarımız şehir plancı, biyolog,
işletmeci, turizmci, öğrenci, siyaset bilimci, felsefeci, ekonomist, müzisyen,
ressam, çevirmen, halkla ilişkiler uzmanı, tasarımcı, mühendisler... Ve
çiftçiler... Toprağın, ağacın, suyun ve havanın değerini bilen; ilacı, kimyasal
gübreyi reddedip, doğayla dost üretim hakkında daha fazlasını öğrenmeye gelen;
değişmeye başlayan iklimlerde nasıl hayatta kalabileceğini, kuraklıkla ya da
sellerle nasıl baş ederek üretmeye nasıl devam edebileceğinin yollarını
arayan... Hepimiz, nerede olursak
olalım, hangi iklimde yaşarsak yaşayalım, yaşamımızı sürdürebilmek için
evimizi, bahçemizi, arazimizi kısacası tahrip ettiğimiz gezegenimizi nasıl
restore edeceğimizin yollarını öğrenmek için biraradayız. Soframıza gelen yiyeceği
nasıl yetiştirebileceğimiz, kentin ortasında mahalle bahçelerimizi nasıl
kurabileceğimizi, yağmur suyunu nasıl toplayabileceğimizi, kendi enerjimizi
nasıl üretebileceğimizi, kısacası kendi kendine yeterli sürdürülebilir
sistemleri nasıl tasarlayabileceğimizin yanıtlarını bulmak için buradayız. 14 gün süren eğitim
çalışmasının ilk gününde, “Ürettiklerinizin çoğu 6 ay sonra çöp olur” diyor
Geoff Lawton ve ekliyor: “Oysa şehirde 12 ayda çıkardığımız çöpten yaklaşık 5
santimlik bir toprak oluşturabiliriz. Ama bunu yapabilmek için ekosistem
süreçleriyle ortaklık kurmalısınız... ”
Lawton, kendisini dünyanın restorasyonuna adamış bir çiftçi. Dünyanın ekolojik
olarak tükenmiş alanlarında ve şiddetli kültürel çatışmalara sahne olan
bölgelerinde uygulamalar yapıyor ve eğitimler veriyor. Aynı zamanda Avustralya
Permakültür Araştırma Enstitüsü’nün kurucusu ve yöneticisi, Türkiye, ABD,
Kanada, Ürdün, Afganistan ve başka birçok ülkede, geliştirdiği “Permakültür
Master Planı” çerçevesinde Permakültür Araştırma Enstitülerinin kurulmasına ve
faaliyetlerine destek oluyor. Lawton, Permakültür’ü, bu sistemin fikir babası
olan Bill Mollison’dan öğrenmiş. 26 yıldır durmadan, usanmadan gezerek, tasarım
yaparak, eğitimler vererek ve yazarak Permakültür’ün tohumlarını gezegenin dört
bir yanına ekmeye çalışıyor. Bugüne kadar binlerce öğrenci yetiştirmiş.
Onlardan bir kısmı, Geoff Lawton gibi, Mollison’ın kurduğu Permakültür
Enstitüsü’ne bağlı olarak dünyanın farklı coğrafyalarında eğitimler veriyor.
İki yıl önce Mollison ve Lawton’dan eğitim alan ve çiftliklerindeki
uygulamalara katılan Mustafa Fatih Bakır ve Erkan Buğday da, parçası oldukları
Marmariç ekibiyle birlikte Türkiye Permakültür Araştırma Enstitüsü’nü kurdular.
Bir yandan İzmir, Marmariç’te permakültür uygulamalarını hayata geçiriyor,
diğer yandan da Anadolu’nun restorasyonu ve biyolojik zenginliğimizin
devamlılığı için Permakültür eğitimleri düzenliyorlar. Dünyada insanın yarattığı
tahribatla ilgili kaygı duymakla kalmayıp, gezegenin sürdürülebilirliği
konusunda birşeyler yapmak isteyen bir grup insanı, İstanbul’da biraraya
getiren Permakültür Tasarım Sertifikası kursunda Mollison ve Lawton, çölde
vahaların nasıl oluşturulabileceğini, çorak toprakların nasıl verimli hale
getirilebileceğini, afetlerin nasıl önlenebileceğini, kentin ortasında nasıl
gıda ormanları kurulabileceğini anlatıyor. “Çok az zamanımız var” diyor Lawton,
dünyadaki hızlı tahribat ve iklim değişikliğine dikkat çekerek... “Çok gelişmiş
dünyada çok tüketiyor, az gelişmiş dünyada nüfus patlaması yaşıyoruz. Modern
dünyanın zenginlik tanımının mutluluk, barış ve adalet getirmediği, aç
karınları doyuramadığı ortada. Sürdürülebilir yaşamlar kurabilmek için
zenginliği yeniden tanımlamamız gerek”. Ardından paraya değil, temiz havaya,
temiz toprağa, temiz suya ve makul barınağa ihtiyacımız olduğunu anlatıyor.
Dünya nüfusunun artık kentlerde yaşayan yarısından fazlası kentlerde gerçek
olmayan gıdalarla besleniyor. Milyonlarca insan parçası olduğu doğadan uzakta,
onun nimetlerinden yararlanıyor, bir yandan kirletiyor ama diğer yandan temiz
su, temiz gıdanın ayağına gelmesini bekliyor. Çoğumuz yanlış bir
zenginlik hayali kuruyor! Lawton, “Ancak çeşitliliğe
dayalı zenginliğe ulaşmak için çabaladığımızda yaşamımızı sürdürebiliriz” diyor
ve ekliyor: “İnsan dünyayı onarabilecek tek varlık. Gezegenimizde tahrip olmuş
alanları yeniden tasarlamamız gerekiyor. ” Bugün dünyada Bill Mollison
ve onun öğrencilerinin yaymaya çalıştığı Permakültür tasarım sistemi, kendi
varlığımızı sürdürmemizin doğayı besleyerek mümkün olabileceğinin örneklerini
gösteriyor. Çünkü permakültür tasarımlarında esas alınan çeşitlilik istikrara,
istikrar verimliliğe, verimlilik üretkenliğe yol açıyor.
Dünyada her gün milyonlarca
insan sabah evden çıkıp işine giderken araba kullanıyor ve sadece yarım saat
araba kullanan bir kişi, milyonlarca yıl önce 1 hektar ormanın üzerine 100 yıl
boyunca inmiş güneş ışığını kullanıyor. Hepimiz geçmiş zamanda depolanmış
enerjiyi çalarak bugünü kurtarmaya çalışıyoruz. Ve bunu yaparken de havayı
toprağı, suyu, denizleri kirletiyor, iklimleri değiştiriyoruz. “Oysa, ” diyor Geoff Lawton,
“Fosil yakıtlar tükenmek üzere ve hayatımızı, geçmişte biriken değil, şu anki
güneş ışığına göre planlamazsak başımız belada! Güneş hâlâ orada ve bize
yansıttığı enerjiyi dünyamızı kirletmeden de kullanmamız mümkün. ”Ancak güneşten yararlanmak
derken sadece elektrikten söz etmiyorum. Bitkilerden suya, toprağa kadar
güneşin değdiği herşeyden... Güneş enerjisi, en verimli ve en düşük teknoloji
gerektirecek şekilde, ancak ekosistemler içerisinde değerlendirilebilir.
Permakültür, bir sisteme giren güneş dahil her türlü enerjiyi, herhangi bir
kayba uğramadan en verimli şekilde kullanarak, sürdürülebilir bir sistemi
yapılandırmanın yollarını gösteriyor. Mollison ve Lawton da
eğitim çalışması boyunca bu sürdürülebilir, kendi kendine yetebilen sistemleri
kuranlardan örnekler veriyor: “Path to Freedom, Los Angeles’ta 400 metrekarelik
bir bahçede 3 ton gıda üretiyor... Bir arakadaşım tahıllar, kurutulmuş meyve,
kabak ve ay çekirdeğinden oluşan bir yıllık müsli ihtiyacını 12 metrekarelik
bahçesinden sağlayabiliyor... Siz de 50 metrekarelik bir bahçede, bir kişinin
yıllık sebze ve baklagil ihtiyacını karşılayabilecek tasarımlar
yapabilirsiniz. ”Önceleri “bizi ve dünyamızı
öldürmekte olan politik ve endüstriyel sistemler”e karşı protesto eylemlerine
girişse de, sonradan yanlışları haykırıp durmanın yanı sıra pozitif bir
yaklaşımla doğru sistemi ortaya koymaya karar veren Bill Mollison ise “Bütün
sorunlar bahçede çözülür” diyor ve devam ediyor: “Sürdürülebilir tarım
olmaksızın istikrarlı bir sosyal düzen mümkün değildir”. Soframızdaki yemek her
geçen gün biraz daha sunileşirken, sularımız atıklarla kirletilip,
topraklarımız doğadan daha fazlasını almak için kimyasallarla
fakirleştirilirken, çok geç olmadan alternatif çözümleri uygulmaya başlamamız
gerekiyor. Bahçemize yeniden bakabilirsek eğer, gerçek zenginliğimizin orada
olduğunun farkına varacağız. Bu, evimizin arka bahçesi, çiftliğimiz,
mahallemizdeki park, Anadolu ya da gezegenimiz olsun fark etmez... Restorasyon
nereden başlarsak başlayalım tasarımlarımız doğayla işbirliği yapıyorsa, işe yarayacaktır... Yararlanılan kaynaklar:
alternatifyasam.blogspot.com/permakulturplatformu.orgsurdurulebiliryasam.wordpress.comyesilplatform.com
*Permakültür , Türkiye'de henüz bebek denebilecek kadar yeni olduğundan bilinçli olarak yavaş yavaş oturtulması gereken bir yaşam biçimi. Asla kâr amacı ile gündeme getirilmemesi gereken bir konudur! Kaynakların git gide tükendiği bu dönemde doğadan aldığımızı ona geri vermek gibi bir görevimiz olduğunu biliyor ancak bunu nasıl yapacağımızı henüz yeni yeni öğreniyoruz. Hepimize bol şans.