Bilmediğimi söyler o öğrenciye araştırması için görev verip, bizi bilgilendirmesini isterim. Bazı hocalar bilmediklerinde kıvırırlar. Bunu öğrenci anlar zaten ve hocanın değeri gözünde düşmüş olur ama bilmediğini dürüstçe söyleyebilen bir hoca herzaman artı puan kazanır. Ali Nesin'den bir anı:
"Fransa’da matematik öğrencisiyken bir ara Sorbonne’un felsefe
bölümüne, üçüncü sınıfa yazıldım. Hocalar çok kötüydü.
Ders boyunca ayağa kalkmazlar, karatahtayı hiç kullanmazlar,
kürsüden tekdüze bir sesle notlarını okurlardı. Alışamadım.
Çok sıkıldım. Nerde benim ders boyunca oturmayan, heyecanlarını
saklayamayan, matematiğin güzelliğini paylaşmak için canla başla
çalışan matematik hocalarım! Üstelik Sorbonne’un hocaları,
felsefe değil, felsefe tarihi okutuyorlardı. Hatta felsefe tarihi
bile değil, filozoflardan şatafatlı sözlerle sözediyorlar, daha
çok edebiyat yapıyorlardı: “Ey karanlıkların düşmanı! Ey
hiç evlenmemiş bâkir adam! Doğumu olan 22 Nisan 1724’ten ölümü
olan 12 Şubat 1804’e dek hiç terketmediği Königsberg
kasabasının o görkemli gotik katedralinin önünden her gün aynı
saatte geçen ve kasabalıların bu sayede saatlerini ayarlamalarını
sağlayan ey dakik adam! Ey Immanuel Kant! ... ” Dersler, içeriği
olmayan boş sözlerle geçiyordu. Bıraktım dersleri. Sartre’ı
ve varoluşçuluğu anlatan bir hocanın dersi dışında... O hoca
çok ünlüydü. Tıklım tıklım dolan koca bir amfide verirdi
derslerini. Yaşlı başlı insanlar da gelirdi derse. Birçok
öğrenci hocanın dersini teybe kaydederdi, belli ki hocanın
dediklerinden hiçbir şey kaçırmak istemiyorlardı. Hiç oturmazdı
hoca, hep karatahtanın önündeydi. Çok da güzel konuşurdu. Bir
gün, derse girer girmez,
– Sorusu olan var mı? Diye sordu.
İlk kez böyle bir soru soruyordu. O gün dersini mi hazırlamamıştı
ne?
Oldukça uzun bir sessizlikten sonra bir delikanlı çekine çekine
parmak kaldırdı.
– Mösyö, dedi, Sartre’ın Imaginaire adlı yapıtının
bilmemkaçıncı sayfasında anlamını anlamadığım ve hiçbir
sözlükte bulamadığım şöyle bir sözcük var, ne demektir bu
sözcük?
Öğrenci sözcüğün geçtiği tümceyi de okudu.
Hoca soruyu sorana baktı, baktı, baktı... Sonra karatahta önünde
bir aşağı bir yukarı dolaşmaya başladı. Sınıftan çıt
çıkmıyordu. Neden sonra durdu ve,
– Önce, dedi, Imaginaire’in Sartre’ın düşüncesindeki
yerini saptayalım...
Başladı Imaginaire’den sözetmeye... Uzun uzun... Daha önce ben
bu adamın ne dediğini aşağı yukarı anlardım, ne oldu
birdenbire böyle? Dersin bitmesine beş dakika kala,
– Evet, dedi, başka sorusu olan var mı?
Kimsenin sorusu yoktu. Ders bitmişti.
Sorbonne’da tanıdığım hocalardan bir bu hocaya saygım vardı,
o hocaya da saygım kalmamıştı artık. Oysa, “o sözcüğü ne
yazık ki ben de bilmiyorum, ” deseydi, “eğer bulabilirsem
gelecek derse anlatırım, ” deseydi, saygım bin kat artardı.
Dediğim gibi öğretmen bilmediğini açık açık
söyleyebilmelidir. Öğretmen her şeyi bilemez. Yalnızca bunu
öğrenmek bir öğrenci için büyük bir kazançtır.
Sözünü ettiğim hoca ünlü bir filozoftur. Ölmüş. Ama gene de
adını vermeyi doğru bulmuyorum. "