Sondan başlayalım. Hiçkimse kimseye böyle davranmamalı. İnanan inanmayana ya da bir şeye inanan başka bir şeye inanana aşağılayıcı ve kötü üslupla davranmamalı. İthamda bulunabilir, -hukukun çerçevesinde- suçlayabilir, iddia edebilir ama kötü üslup olmamalı.
Herşeyin dine dayandırılması, kalkınamamışlığın, geri kalmışlığın bir göstergesi. Geri kalmışlık derken, öyle Üçüncü Dünya Ülkeleri içinde bulunduğu durum gibi bir düşünce oluşmasın. Ulaşmak istediğimiz, önümüze hedef koyduğumuz (Sultan 3. Selim'den bu yana) müreffeh dünyaya ulaşmak hedefimizi kastediyorum. Bu hedefe ulaşmak için çok canlar yandı, çok canlar kaybedildi (Padişahlar, Sadrazamlar, bürokratlar, askerler, halkın sade tabakasından kişiler can verdi, hapse atıldı, sürgün edildi)
İnanan bir kişi dini, üstün olarak kabul ediyor; inanmayan bir kişi, dinin toplum hayatındaki önemini biliyor. Burada bir sorun yok.
Sorun nerede peki?
Siyaset dünyası içerisinde yer alıp da, halkın insanca yaşama ihtiyaçları yerine getirilemedikçe, bireyler avunsun diye din ve milliyetçilik duyguları körüklenir.
Hemen akla -günümüzde iktidar olduğu için- AKP yönetimi gelecek ama doğrudan bunu düşünmek bir parça yanıltıcı olur. Çünkü mesele yığıldı yığıldı AKP'yi iktidara taşıdı. Sözde liberalizm politikaları izlemesi beklenen Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi, Doğru Yol Partisi gibi -burada sayabildiğim- partiler, sürekli kendilerini iktidarda tutabilmek adına dini ve milliyetçi söylemlerle ortaya çıktılar. Bu söylemlerin bazıları da saçma sapan şeylerdi, yani gerçekten o görüşle ve Türkiye'nin şartlarıyla uyum sağlasa içim yanmaz. ('Devlet için kurşun atan da kurşun yiyen de şereflidir', 'Türkiye, Dünya'nın en son sosyalist ülkesidir' vs.)
Köyden kente göçmüş ve yolunun şaşırmış milyonlara gerçekçi ekonomi politikalarıyla yol gösterilmeyince, büyük çoğunluğun temel inancı olan din duygularına yöneldiler. İnsanın elinden evini alırsınız, arabasını alırsınız, işini alırsınız, parasını alırsınız ama dinini alamazsınız. Zaten insanlar halihazırda Müslüman olunca, politikacı köyden göçmüş bu insanı yapılmakta olan binanın ankrajı hakkında ikna etmektense din duygularına yönelmeyi tercih etti. Yani propaganda malzemesi bedavaydı, kullanışlıydı, işe yarıyordu.
Yakın geçmişte Refah Partisi'nin yükselişiyle başlayan varoşların dip dalgası (Refah Partisi'nin iktidara gelişi azımsanacak bir olay değildir) 28 Şubat 1997'de önü kesilip, 2 Kasım 2002'de Adalet ve Kalkınma Partisi'nin iktidara gelişiyle zirveye ulaştı.