İslam'ın ana kaynağı olan Kur'an-ı Kerim, Arapça dilinin de imkanları nedeniyle farklı anlamlara gelebilen ve birbirne zıt yorumlanabilecek kelime, cümle ve ayetlerden oluşmaktadır. Günümüzde piyasaya sürülen otuzdan fazla mealin bir çok ayetinde mütercimlerin ihtilaf etmesinin sebebi budur.
Bununla beraber özellikle ibadetler konusunda Kur'an ayetleri, insanların tatmin olacağı kadar açık ve ayrıntılı da değildir. Hadisleri ve rivayet kültürünü savunan müslümanların "hadisler olmasa namazı nasıl kılacağız" itirazı -haklı olarak- bu sebepledir.
İşte, Kur'an-ı Kerim'de var olan bu belirsizlik, çok anlamlılık, farklı yorumlara açıklık, ibadetlerde ayrıntıya girmemesi ve bir de tüm bunların üzerine insanda var olan "kitabına uydurma" uyanıklığı bir araya gelince İslam dünyasının mevcut durumu ortaya çıkmıştır. Bu durum mezheplerin, tarikatların, tasavvuf ekollerinin ve cemaatlerin hızla türemesine neden olmuştur.
Kur'an-ı Kerim'de yer alan bu boşluğu; kimi mezhep, tarikat, tasavvuf ya da cemaat liderleri "nakiller" yani "rivayetler" ile kimileri de "akılla" doldurmaya çalışmıştır.
Hangi yöntem seçilirse seçilsin hepsi "doğrusunu Allah bilir ama..." diyerek sözlerine başlamaktan kendilerini kurtaramamışlardır.
Şimdi dilerseniz basit bir örnekle meseleyi daha anlaşılır hale getirelim.
Konumuz "ABDEST" olsun.
Abdest; Kur'an-ı Kerim'de Maide Suresi 6. ayette bazı önemli ibadetlerin yapılabilme şartı olarak emredilmiş bir ritüeldir:
"Siz ey müminler! Namaz kılacağınız zaman yüzünüzü, ellerinizi
ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve ellerinizi başınızın
üzerine hafifçe sürün ve bileklere kadar ayaklarınızı. Eğer
boy abdestini gerektiren bir halde iseniz kendinizi iyice temizleyin..."
Abdest, İslam dünyasının üzerinde ittifak edemediği konuların başında gelir.
İslam dünyasındaki bu ayrılığın birinci sebebi ayetteki belirsizliktir ikinci sebebi ise yoğun rivayet kültürüdür.
Ayetteki belirsizlikten kaynaklanan problem:
Ayette "ayakların" yıkanacağı ya da mesh edileceği -garip bir şekilde- belirtilmemiştir. Bu konu ayette net şekilde belirtilmediği için bazı mezhep ve islami oluşumlar ayakların mesh edilmesinin yeterli olacağına iman ederken bazı mezhep ve islami oluşumlar ise ayakların mutlaka yıkanması gerektiğini iddia ederler.
İşin garip tarafı her iki grupta kendi iddialarını ispat edecek hadislere sahiptir... Bir tarafın hadislerini diğer taraf zayıf ya da yok saymaktadır ancak bu tavır müslümanların bu konudaki parçalanmışlığının önüne geçmemektedir.
Rivayet kültüründen kaynaklanan problem:
1. Ayet salt haliyle okunduğu vakit açık ve net olarak "abdest" ritüelinin "namaz" için şart olduğu anlaşılmaktadır. Bu ayet dışında da Kur'an-ı Kerim'de abdestin geçtiği başka bir ayet yoktur. Buna rağmen rivayet kültürü müslümanları "her an" abdestli gezmeye teşvik eder. Bazı tarikat ve cemaatlerde bu teşvik, mahalle baskısına dönüşür ve abdestli gezmeyenler üzerinde manevi baskı kurulur. Allah kolayı emretmiştir ancak kulları "kraldan çok kralcılık yaparak" dini "herkesin" yaşayabileceği kulvardan çıkartmışlardır. Tabi denebilir ki "bazı grupların yaptığı bir işi neden abartıyorsun?" Diyorum ki: "bu bazı gruplar bulundukları ülkede hakim güç oldukları zaman görüşelim!"
2. Ayet salt haliyle okunduğu zaman abdest almaktaki amacın temizlik "olmadığı" anlaşılmaktadır! Ayette belirtilen yıkanacak uzuvların sıralamasına dikkat ediniz! Önce "yüz" sonra eller sonra baş ve ayaklar. Ellerden önce yüzün yıkanmasını emreden Allah'ın "temizlik" maksadıyla bunu emrettiğini iddia etmek yanlıştır. Zira arıya altıgen petek yapmayı öğreten yaratıcının: "Önce ellerinizi yıkayın, o temiz ellerle de yüzünüzü yıkayıp başınıza da mesh edin. Ardından da ayaklarınızı yıkayın!" diyememesi mümkün mü?
Anlaşılan o ki yaratıcının emrettiği abdestin maksadı "temizlik" kesinlikle değil! Belki manevi bir rahatlama, sudaki oksijen yoluyla bedensel bir şarz olma hedefleniyor olabilir. Makuldür!
Böyle düşünmek makuldür ancak gelin görün ki rivayet kültürü bu basit ve maksadı açık ritüeli "ağız içi, burun içi, kulak içi, kulak arkası, ense, parmak araları" şeklinde "temizlik" ritüeline dönüştürmüş durumdadır.
Sizce de garip değil mi; Allah'ın temizlik maksadı olmamasına rağmen, rivayet kültürünün meseleyi ayrıntıya boğup ritüeli ilahî amacından saptırması?
Denebilir ki "Bunda ne kötülük var! İki işi bir arada hallettirmiş oluyoruz müslümanlara!" Diyorum ki: "Sizin sınırınız nedir? Başka hangi ayetleri anlamından koparttınız ve kopartacaksınız? Allah'ın yerine kendinizi koymaktan ne zaman vazgeçeceksiniz?"
Hayır, bunları "tavsiye "olarak kabul etseler neyse! Bugün bir yerde sadece farzlarına göre abdest alın da, göreceğiniz tepkiyi bir deneyimleyin ! Bakalım neler yaşayacaksınız!