Dünyanın en kalabalık şehirleri listesine baktığınızda ilk sıraları Çin, Pakistan, Nijerya, Türkiye ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkeler tabir edilen gelişmemiş ülkelerin doldurduğunu görürsünüz. Bunları sosyal adaletsizliği yine bu ülkelerdeki kadar olan Rusya'nın başkenti Moskova takip eder. Kalabalık şehir az gelişmişliğin kanıtıdır.
Devletin kırsala yatırım yapacak kudreti ya da hevesi yoktur. Tarlalar bölüne bölüne karın doyurmaz boyutlara ulaşır ve insanlar büyük şehirlere akın eder, oralarda yaşam mücadelelerine başlarlar. Tabii doğudan "Seni yenecem İstanbul" zihniyetiyle gelen insanlar şehirdeki can, mal, ırz güvenliğini arttırmaz bilakis devletsiz ortamda alıştıkları ilkel problem çözümlerini de şehirlere taşırlar. Bunların arasında tecavüzden, adam bıçaklamaya, namus cinayetlerinden gözünün üstünde kaşın var diyeni öldürmeye kadar her türlü canice eylem sayılabilir. Şehir sokakları tamamen güvensiz hale gelir. Hal böyle olunca yine aynı aileler ve şehirlerin eskiden beri oralarda yaşayan ahalileri çocuklarını sokağa bırakmaktan korkarlar. Gidişat tabii ki insanları çocukluktan itibaren asosyalliğe zorlar ve tabii ki bu olumlu bir şey değildir. Türkiye'de yapılan anketlerde %100'e yakın insanlara güvenilmez denirken gelişmiş İskandinavya'da sonuç tam tersi çıkmaktadır. Bu durumun ekonomik olarak çözülmesi gerekir ki üretimi dünya üretimini katlayan Çin bile bunu henüz başaramamıştır.
Tabii ekonomi meselenin bir tarafıyken politika da diğer tarafıdır. Yukarıdaki ülkelerin tümünde otokratik oligarşi uygulanır ki bu tüm yetkileri elinde toplamış olan ve belli bir zümrenin seçtiği yöneticinin yönetim şeklidir. Haliyle sadece o zümrenin hakları vardır. O zümreyi seçen diğer halk biraz şekerle avutulur. Geri kalanın ise hiçbir hakkı yoktur, bu ülkelerin tümünde ayrıştırıcı politika uygulanır ve hükumet kendine ve tabii ki seçmenlerine düşmanlar yaratıp onlarla mücadele ederek seçmenlerinden yarattıkları tüm sosyal adaletsizliğe rağmen sempati dolayısıyla destek toplarlar. Şehirlere çöreklenmiş bu oligarşik yapılar ülkenin diğer kısımlarıyla ilgilenmez sadece zümrelerini ihya etmeye çalışırlar. Kanser gibi bu ülkeleri içten yeyip tüketen zararlılardan kurtulabilmek için halkların acilen demokrasi arayışına girmeleri gerekmektedir ki oligarşik yapılarda hükumetler tüm şiddet güçlerini ellerinde tuttuklarından her türlü demokrasi arayışı hükumetler tarafından terörist eylemler olarak lanse edilir ve yine kendi ellerinde olan basın sayesinde halka yansıtılırlar. Ellerindeki şiddet güçleriyle de her türlü demokrasi arayışı bastırılır.
Devrimin olmadığı yerde otokratik oligarşinin evrimi önü alınmaz bir şekilde devam edecektir. Ta ki ülke kaynakları tükenene ya da ülke işgal edilene kadar... .