
"Anlıyorum
ama konuşamıyorum."
Ne kadar sık
duyuyoruz bu cümleyi.İngilizce eğitimimiz 4. sınıfta başlıyor ve çok uzun
yıllar devam ediyor.Liseye geldiğimizde gramerin en küçük ayrıntılarına kadar
her şeyi öğreniyoruz.Kelime listesi yapıp,kelimeleri ezberliyoruz.Bu dili o
kadar iyi bildiğimizi düşünüyoruz ki lise bitiyor ve üniversite başlıyor.Bu
dönemde İngilizce konuşmak zorunda kaldığımız durumlarla
karşılaşıyoruz.Sunumlar,yabancı hocalar,yabancı arkadaşlar...Bu kadar iyi
bildiğimiz bu dili konuşmamak için kaçıyoruz.Bunca yıl her şeyi öğrendik,ama
iki kelimeyi bir araya getiremiyoruz.Daha önce aynı sorunu yaşamış ve aşmış
biri olarak bu konuda bazı saptamalarım var:
·
Bir dili akıcı konuşmanın tek yolu,o dili doğal yollarla öğrenmektir.Tıpkı
yeni doğan bebekler gibi.
·
Gramere ve hata yapmamaya çok odaklanıyoruz,konuşurken gramer kurallarıyla
ilgili asla düşünülmemelidir.
·
Türkçe düşünüp,kafamıza İngilizce'ye çevirip öyle konuşmaya başlamak
istiyoruz.Ama İngilizce ve Türkçe'de cümle kurulumları çok farklı.Kafamızda çeviri yapmadan cümleye başlamalı ve konuşurken ne söyleyeceğimize karar vermeliyiz.
·
Biz bu dili yıllarca gözlerimizi kullanarak öğrenmeye
çalıştık,kulaklarımızla değil.Bu da testlerden geçmemizi ve yazabilmemizi
sağladı ama asla konuşamadık.İngilizce müzik dinlemek,film izlemek hatta
İngilizce televizyon izlemek zorundayız.Başka şeyler yaparken bile bir yandan
da İngilizce bir şeyler dinlemek çok yardımcı olur.Dikkatimizi ona vermesek
bile beynimiz duyduklarımızı sonradan bize hatırlatır.Unutmayın,yeni doğan
bebekler bir dil öğrenmek için çaba harcamazlar.Sadece dinlerler ve her duyduklarını daha sonra kendileri için kullanırlar.Kuralları çok daha sonra öğrenirler.
Bunlar bizim yapmamız gerekenler.Ama okullarda öğretmenlerin çoğu İngilizce konuşmuyor,testler ve ezber diyaloglardan çok daha ön planda tutuluyor ve bana kalırsa çoğu İngilizce öğretmeni yetersiz.Kitapta ne yazıyorsa anlatıp gidiyorlar.Bunlar da Türkiye'deki İngilizce eğitimine olumsuz yansıyor.