Tufan Erkaya, 

Sütte bolca kalsiyum vardır ve kalsiyum ile demir aynı anda bağırsaklara ulaştığında kalsiyum demirin emilmesini engeller. Çünkü kalsiyum ve demiri yiyeceklerdn çekip alan mekanizma bağırsaklarda aynıdır ve demir miligram olarak ölçülen çok az miktarlarda yiyeceklerde bulunduğu halde kalsiyum gramla ölçülen çok daha büyük miktarlarda almaktayız. Bu yüzden ortamda kalsiyum varken demire pek sıra gelmez. Bir demir atomuna karşılık, yüz kalsiyum atomunun bağırsaklardan kana geçiş noktalarına yığıldığını hayal edin... İşte bu yüzden kalsiyum demire izin vermemektedir. Şimdi siz demir içeren et yediğinizde ve üstüne kalsiyum içeren sütü içtiğinizde bu durum ortaya çıkmaktadır. Ama sütü başka zamanlarda içerseniz süt demir eksikliği yapmaz. Ayrıca demir eksikliğinin sütten başka birçok sebebi de olabilir, mesela demir içeren gıdaları yememek. Et ve iyi pişirilmiş bakliyat yemiyorsanız, ister sütü için ister içmeyin, demir eksiliği riski yüksektir.

D3 vitamini yani koleskalsiferol, D vitamini çeşitlerinden birisidir ama vücudumuza giren D vitamini neredeyse tamamen D3 olduğu için ve güneşe çıkınca deride üretilen de D3 olduğu için pratik olarak D3 vitamini ile D vitamini aynı kapıya çıkan terimlerdir. Diğer çeşidi olan D2 vitamini ise bazı bitkiler ve mantarda az bir miktar bulunur. Bundan çok fazla almak zaten mümkün değildir ve sindrim yoluyla vücuda geçen D2 vitamini ayrıca vücutta işleme tabi tutulup D3'e dönüşmek zorunda olduğu için zaten o kadar faydalı da değildir. Bu konuda bilgiyi şurada buldum:xn--iyiyaa-0jb.com/d-vitamini-hangi-besi... yazının orta kısmlarında yazıyor.

Dostum, en iyi öğrenme tekniği ezberdir. İnsan ilk çağlardan beri bir şeyleri öğrenmek için hep ezberledi. Ama modernitenin gelmesiyle "ezberci eğitim" başlığı altında bu eski ve en iyi teknik kötülendi. Bu yüzden öğrenmek için yeni ve süper teknikler uyguluyoruz diye günümüzde eğitim kurumlarında insanlar boşa vakit harcayıp dirsek çürütüyor. Uygulamayla öğreneceğiz ayaklarında okullarda ve kendi ders çalıştığımız vakitlerde aslında oyun oynuyoruz. Günümüz insanı birşey bilmiyorsa sebebi ezberden faydalanmaması. Eğer ezber tekniğini uygularsan istediğin herşeyi kısa sürede öğrenebilirsin. Tek yapacağın ihtiyacın olan bilgileri not haline getirmek ve durmadan tekrar etmek. Aklında kalmadığını farkettiğin bölümleri aklında kalana kadar daha çok tekrar et. Gerekirse bu bölümleri unutmanı engelleyecek bir hikaye falan uydur. Sonuç olarak işin özü ezberdir.

Ben çok defa içtim balıktan sonra ayran yada ton balığı yanında yoğurt yedim. Hiçbirşey olmadı ve zararı olacağına inanmıyorum. Diğer arkadaşlar da açıklamışlar. Bayat balıktan oluyormuş. Bayat balık yedikten sonra zehirlenmek için süt ürünü eklemeye zaten gerek yok.. .

Bir çok faktör var bu seçimde rol oynayacak arkadaşım... Lehçe çok iyi bilmediğini tahmin diyorum çünkü çok bilinen bir dil değil.
Lehçe eğitim almanı ancak şu şartlarla öneririm:
1-) İngilizcen zaten mükemmeldir ve ingilizce eğitimin sana artık katacağı birşey yoktur. Bu durumda ekstra bir dil öğrenmek sana gidip ortamda ingilizce konuşmaktan daha çok fayda sağlayacaktır.
2-) Tam anlamadığın bir dilde eğitim alman senin başarını çok etkilemeycektir. Yani kendine güveinyorsun, okuyacağın bölüm kolay, ortamlara kolay adapte olan birisin ve dil yeteneğin var...
Eğer bu şartlar sana uyuyorsa Lehçe eğitimi seç. İngilizcenin üstüne bir de kimsenin pek anlamadığı bir AB dilini sökersen senin için iyi olur.
Ama İngilizceni geliştirmen gerekiyorsa inglizce eğitimi seç. Polonyay'ya gitmedim ama eminim çok iyidir İngilizceleri ve onlardan çok güzel öğrenirsin. Biliyorum çünkü Avrupa'da herkes ana dili gibi İngilizce biliyor...
Bir de okuduğun bölüm seni zorlayacaksa ve bir de araya Lehçe sokmak işleri karıştıracaksa bu olaya girme. . .

Şu link güzel açıklamışlar:blog.milliyet.com.tr/meyve-ve-sebze-ara...
Sebze kelimesi Farsça "sebz" (yeşil) kelimesinden gelir. Yani halk arasında sebzenin bitkinin renkli meyvesi değilde yaprak yada gövde gibi yeşil kısımlarını ifade ettiğini söyleyebiliriz. Kullanım açısından ana yemek olarak kullanılabilen bitki parçalarında sebze diyoruz. Meyve ise tatlı olarak kullanılabilen kısımlarıdır.
Botanik bilimine göre sebze meyve farkı ise bizim kafamızdakinden bayağı değişik. Botanikçiler bitkinin tohum içeren kısmına meyve der. Yani biz bezelyeyi sebze olarak görsek de o bir meyvedir. Domatesi sebze olarak görsek de biyolojide domates bir meyvedir.

Bunun için çok büyük bir miktar enerji gerekmekle beraber hayal ettiğiniz kadar da büyük bir enerji gerekmeyebilir. Çünkü ay, -muhtemelen sonsuza kadar- yörüngede dönüp durmasını garantileyecek bir dengede. Eğer çok az daha hızla dönseydi yüzyıllar içinde yada hemen dünyanın yerçekiminden sıyrılıp uzaya fırlayıp giderdi... Eğer biraz daha yavaş olsaydı, dünyanın yerçekimi sonucunda yavaş yavaş (yada hızla) dünyaya yaklaşmaya başlardı ve en sonunda dünyayı ve kendisini yok edecek şekilde dünyaya çarpardı. Bir de şu var tabi ki. Dünya, ay ve diğer gezegenler her ne kadar taş gibi gözükselerde aslında kendilerini hareket ettiren devasa kuvvetler karşısında oldukça yumuşak cisimlerdir. Yani ayı durduracak kuvveti aya uygulamak, uçan yumurtaya tekme atmak gibi olabilir. Aya bu kadar büyük kuvveti bir anda uygulamak (mesela on binlerce atom bombası) ayın parçalanmasına sebep olabilir. Kaynak:quora.com/how-much-energy-would-it-take-...

Dostum, açık konuşmak gerekirse, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümünün iş imkanlarının çok kısıtlı olduğunu biliyorum. Sebebi ise en eskiden beri her üniversitede açılan bu bölümün bir sürü mezun vermesi ve artık eskisi kadar hızlı bir büyüme kaydeden bir bölüm olmaması. İngiliz Dili ve Edebiyatı özellikle üniversitede kalıp akademisyen olmak isteyenler için piyasanın oldukça sıkışmış durumda olduğu bir bölümdür. Sebebi aynı şekilde, on yıllardır bir sürü mezun verilmiş ama artık eskisi kadar hızlı bölüm açılmıyor ve yeni akademisyenlere büyük ihtiyaç yok. İngiliz dilinin bir başka problemi ise piyasa da İngilizce ile ilgili işleri yapmaya hazır sayısız kaliteli ve kalitesiz elemanın olmasıdır. Örneğin bir özel okul iyi ücretle çalışacak kaliteli bir İngilizce öğretmeni bulmakta hiç zorlanmaz çünkü piyasa bunlarla dolu... Aynı şekilde kalitesiz ve ucuza çeviri yaptıracak bir şirket bedavaya çalışacak eleman sıkıntısı yaşamaz çünkü çat pat İngilizce bilip çeviri yapacak binlerce kişi sıradadır. Tabi ki bu İngiliz Dili ve Edebiyatı okuyan birisinin iş bulamayacağı anlamına gelmez ama kendisini inanılmaz geliştirmek zorundadır ve "ben sınavları geçeyim sonra hazır işim" gibi birşey kesinlikle söz konusu değildir. Kendini çok çok iyi geliştirirsen tabi ki benim bu yazdıklarımı da haksız çıkarabilirsin. Bir de ingilizce alanında özel üniversite - devlet üniversitesi uçurumu korkunçtur. Üniversiteden birşey öğrenmeden mezun olma riski yüksektir ve bu durumda yukarıda anlattığım sebeplerden diploma bir işe yaramaz. İngiliz Dilini, sadece ömür boyu maddi ihtiyacı olmayan ve sadece kendini geliştirmeyi amaçlayan arkadaşlara tavsiye ederim.